APS HABER / OĞUZHAN ARSLAN - İzmir ’de basın mensuplarıyla bir araya gelerek gündeme ilişkin konularda değerlendirmelerde bulunan Zafer Partisi  Genel Başkanı Ümit Özdağ , bölgede ve ülke genelinde yaşanan yangın  felaketleriyle ilgili açıklamalarda bulundu. Yangınların terör saldırısı olduğunu aktaran Özdağ, “Ormanların yakılmasıyla ilgili kendilerine “ateşin çocukları” ismini veren terörist alçaklar, yangınlarla ilgili sorumluluğu üstlendiler. Bakan yaptığı açıklamada şu ana kadar sabotaja dair bir kanıt yok dedi zaten yangınlar devam ettiği sürece kanıt bulunmaz. Terör örgütü bu yangınları sahiplenmiş, bu yangınların olmasından dolayı mutluluğunu dile getirmiş. Bunlarla iş birliği yapmak, onları siyasi parti olarak görmek ve meşrulaştırmak doğru değildir. İş birliği yaptığınız adamların akrabaları sizin ormanlarınızın yanmasından mutluluk duyduklarını ifade ediyor. 16 Ağustos terör örgütünün ilk eylemlerini gerçekleştirildiği tarihin kırkıncı senesi. Geçtiğimiz kırk sene boyunca terör örgütü Türk Milletini istediği şekilde ayrıştıramadı. Bu yangınların nasıl çıktığında ilgili kanıtlar ortaya çıkacaktır ancak bu kadar farklı ilde, İzmir’in birbiriyle ilişkisi olmayan bölgelerde yangının çıkması sabotaj olma ihtimalinin yüksekliğini gösteriyor. Dün gece yangın söndürmeyle görevli yetkililerle sahadaydık. Sabotaj ihtimalini sorduk, ellerinde kanıt olmadığını ve açıklama yapamayacaklarını ifade ettiler. Bu bir tesadüf değil bu Türkiye’ye, Ege’ye ve İzmir’e saldırıdır. Bu yangınlar Türkiye’nin artık afet kol ordusu kurması gerektiğini bir kez daha göstermektedir” dedi.

İMAMOĞLU’NU VE KURUM’U ELEŞTİRDİ

Doğal afetlerin ve yangın sabotajlarının etkilerinin artacağı bir döneme girildiğini söyleyen Özdağ, “Yaklaşan İstanbul depremi ve 6 Şubat depremleri sonrası ortaya çıkan yönetimsel rezaletler ve bu rezaletler sonucu binlerce insanımızın hayatını kaybetmesi bize saray rejiminin ne günlük süreçleri ne de büyük felaketleri yönetecek durumda olmadığını gösteriyor. Son beş senedir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Ekrem İmamoğlu’nun bu depremle ilgili en ufak bir çalışması olmadığını biliyoruz. İlk seçildiği zaman beş sene içerisinde İstanbul’u deprem hazırlayacağım dedi. İkinci seçim sürecinin başında da beş senede İstanbul depreme hazırlanır mı dedi. O zaman tüm bu süreç boyunca neden nöbetçi cumhurbaşkanlığı adaylığından başka bir şey yapmadın ve bugün niye yapmıyorsun diye sormazlar mı adama? İstanbul depremiyle ilgili ikinci sorumlu kişi Murat Kurum’dur. Kurum’da İmamoğlu Belediye Başkanı iken Bakan olarak İstanbul depremi konusunda siyasette en yetkili kişiydi. O da beş seneyi boşa geçirdi, şimdi tekrar seçildi ama İstanbul için pimi çekilmiş bomba diyor. Murat bey siz gece nasıl uyuyorsunuz? Vicdanınız yok mu? İstanbul depreme doğru giderken gerekli önlemleri almayıp pimi çekilmiş bomba derseniz o bomba patladığında ne olacak?  O yüzden deprem ve diğer doğal afetler için, afet kolordu kurulmak zorunda" ifadelerini kullandı

Bakanlardan Narin'in kabrine ziyaret Bakanlardan Narin'in kabrine ziyaret

KONTROLÜ YİTİRDİ

Sadece ormanların değil Türkiye'm cayır cayır yandığının altını çizen Özdağ, "Büyük bir ekonomik yangın Türkiye'yi yakıyor ve saray ekonomi üzerindeki kontrolünü tamamıyla yitirdi. Erdoğan'ın ekonomi ile ilgili durumu yokuş aşağı inen freni patlamış bir belediye otobüsünün direksiyonundaki şoföre benziyor. Yapabileceği hiçbir şey yok. Mehmet Şimşek'te biletçi, o da düşmemek için bir yere tutunmuş sallanıyor. Mehmet Şimşek'in modeli çok basit, enflasyonu düşürmek için dövizi sabit tutmalı bunun içinde sıcak paraya ihtiyacı var, bu paraya büyük faiz veriyor. Bu sıcak para sonunda Türkiye’den büyük kazançlar elde ederek çıkacak ve bunun bedelini de bugün tarlada domatesin kilosunu giden sene 4 lirayken bu sene 5 liraya satan çiftçi ödüyor, düşük maaşla yaşamaya çalışan emekli ödüyor. Peki enflasyon düşüyor mu? Hayır, Türkiye'de enflasyon düşmüyor durgunluk içerisinde bile enflasyon artıyor stagflasyonu yaşıyoruz. Mehmet Şimşek'in politikaları çökmüştür. Bu politikaların sonuç alması mümkün değildir. Bakın muhasebeciler sokağa döküldüler, enflasyon muhasebesi makaleleri yazılıyor, iş dünyası bunları tartışıyor. Köylüler tarlalarını terk edip otoyollara çıkıp gösteriler yapmaya başlıyor. Türkiye'de son kalan 500 bin çiftçi sokağa çıkmak üzere. Oysa çiftçi en sabırlı halk kesimidir, siyasi olarak da en muhafazakar kesimdir tuttuğu partiden en son vazgeçer. Eğer onlar sokağa çıktıysa bu ekonominin gerçekten kontrol edilemez bir halde olduğunu gösterir. Ziyaret ettiğimiz çiftçiler ben burada eker karnımı doyururum ama siz kentlerde aç kalırsınız diyor. Kentlerde açlık kol gezmeye başlamış durumda. Türkiye’nin ancak yüzde onunun doldurduğu AVM’ler yanıltıcı olmasın. Onlarda artık para biriktirmenin anlamsızlığı ile eve gelen parayı hiç olmazsa bugün harcayayım yarın harcayamam diyen insanlar. Enflasyonun artması, işsizliğin artması bu ortamda hükumetin gizlemeye çalıştığı büyük israfların artması Türkiye için içinden çıkılmaz bir çembere dönüştü, Türkiye ekonomik olarak yönetilemiyor. Yönetilemediğini dün Türkiye Büyük Millet meclisinde çıkan kavga göstermiştir" dedi.

ERKEN SEÇİME GİTMEK ZORUNDAYIZ

Anayasa mahkemesinin Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında alınan kararının altında hukuksuzluğun olduğunu söyleyen Özdağ, “Mesele burada hukuktur. Eğer hukuk uygulanmazsa ortaya “gukuk” çıkıyor. Bugün Türkiye “gukuk” devleti olmuştur. TBMM'de kürsü dokunulmazlığı kavramı var. Dün yaşananlardan sonra bu dokunulmazlık kavramı kürsü yumruğu haline geldi. Mecliste bir milletvekili dayak yemeden konuşamayacaksa Türkiye'de hiçbir vatandaşın fikrini dayak yemeden anlatma imkanı kalmamış demektir. Bu aslında yönetilemeyen bir Türkiye’nin resmini ortaya koymaktadır. Türkiye ekonomide, siyasette ve hukukta yaşadığı bu kilitlenmeyi aşmak için erken genel seçime gitmek zorundadır, parti olarak tek çareyi erken seçimde görüyoruz.  Bu seçimde Türk halkı sadece yeni bir parti seçmeyecek, halk bunun ötesinde yeni bir ekonomik modeli tercih edecektir. Ekonomiyi kur ve faiz denklemi arasına sıkıştıran neoliberal, kalkınmadan, istihdamdan, büyümeden bahsetmeyen bu modelin dışında istihdamı, üretimi, sürdürülebilir planlı kalkınmayı, teknoparkları, petrol kimya tesislerini, yüksek teknolojiyi, demir çelik sanayisinde yeni atılımları, yeni iş yerlerini, yüksek katma değerli üretimi ve dar gelirli halk kitlelerinin bu durumdan kurtulmaya başladıkları bir ekonomik modeli bu seçimlerde seçecektir” diye açıklamada bulundu.

Editör: Oğuzhan Arslan