APS HABER / OĞUZHAN ARSLAN - Ziya Gökalp, 23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğdu.

Babası Mehmet Tevfik Efendi oğluna Mehmet Ziya ismini verdi. Ancak O, 1911 sonrasında Gökalp ismini Ziya ile birlikte kullanmaya başladı ve bu isimle tanındı.

Rüştiye-i Askeriyye'ye (askeri ortaokul) 1886'da başlayan Gökalp, son sınıftayken babasını kaybetti. Gökalp, 1890'da amcası Müderris Hacı Hasip Bey'den geleneksel İslam ilimleriyle ilgili ders almaya başladı. Aynı yıl İstanbul'a giderek lise eğitimine başlayan yazar, 1891'de geri dönerek, ikinci sınıfa Diyarbakır'da devam etti.

Ziya Gökalp, 1896'da İstanbul'a dönerek, yatılı Mülkiye Baytar Mekteb-i Alisi'ne kaydoldu, amcasından Arapça ve Farsça, okul müdüründen ise Fransızca dersleri aldı.

İttihat ve Terakki Cemiyetinin Diyarbakır  Şubesini kurdu

Usta kalem, 4. sınıfa geçtiği yaz tatilinde Diyarbakır'da gizli toplantılara katılmak, izinsiz cemiyet kurmak ve zararlı yayınları okumak suçlamasıyla 1898'de tutuklandı. Bir müddet sonra serbest kalarak İstanbul'a dönen Gökalp, okula alınmadığı için baytarlık eğitimini tamamlayamadı.

Geleneksel ilimlerde kendisinden faydalandığı amcası Hacı Hasib Efendi'nin kızı Vecihe Hanım ile 1900'de evlenen yazar, kısa süre memuriyetlerde bulundu, askeri okulda Fransızca öğretmenliği yaptı

Gökalp, dönemin yoğun siyasi ortamının da etkisiyle İttihat ve Terakki Cemiyetine üye oldu ve muhalif hareketlerin içinde yer aldığından 1900 yılında 9 ay tutuklu kaldı.

İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla İttihat ve Terakki Cemiyetinin Diyarbakır Şubesini kuran yazar, 1911'de Selanik İttihat ve Terakki Mekteb-i Sultanisi'nde Türkiye'nin ilk sosyoloji derslerini verdi.

Başarılı edebiyatçı Balkan Savaşları başlayınca İstanbul'a dönmek zorunda kaldı, 1912'de yenilenen Meclis-i Mebusan seçimlerinde Ergani Milletvekili olan Gökalp, aynı yıl meclis feshedilince Darülfünun'da (İstanbul Üniversitesi) sosyoloji profesörü olarak ders vermeye başladı.

Ömer Seyfettin ve Ali Canip Yöntem'in çıkardığı "Genç Kalemler" dergisine şiir ve makaleleriyle katkıda bulunan Gökalp, birçok dergi ve gazete için düşünce yazıları kaleme aldı.

"Yeni Lisan" hareketi içinde yer aldı

Dönemin edebi akımlarının, dili ağır ve anlaşılmaz bir hale getirdiğini düşünen yazar, dilde sadeleşme ve şiirde hece ölçüsünü savunan "Yeni Lisan" hareketi içinde yer aldı.

Gökalp, şiirin ve edebiyatın toplumun anlayabileceği bir düzeyde tutulmasını savunarak, "sanat toplum içindir" düşüncesinden hareketle eserlerini kaleme aldı.

Sanatın elit bir topluluğun malı olmasındansa halka mal edilmesi gerekliliğini savunan Gökalp, yazdığı eserleri yalın, şiirlerini ise "milli ölçü" olduğunu söylediği hece ölçüsüyle yazdı. Ord. Prof. Mehmet Fuad Köprülü, yakınlarının, mahcup, sessiz, mütevazı, durgun, suskun ve sıkılgan olarak tanımladığı Gökalp'e ilişkin bir açıklamasında, onun kuvvetli bir hafızaya, Doğu ve Batı hakkında geniş ve sağlam bilgilere sahip olduğunu söylemişti.

İlk eserlerinde Ziya, Ziyaeddin, Mehmed Ziya, Hüseyin Vedad, Tevfik Sedad, Mehmed Mehdi, Mehmed Nail, Demirtaş, Celal Sakıb takma adlarını kullanan yazar, 1911'de okuyucuyla buluşan "Genç Kalemler" dergisindeki "Altın Destan" manzumesinde ve sonraki hemen hemen tüm eserlerinde "Gök Alp", Ziya Gökalp imzasını tercih etti.

Ziya Gökalp, toplumsal anlamda bir inkılap gerçekleştirmek için toplumun duygusal ve ruhsal anlamda buna hazırlanması gerekliliğine inanarak, yazı ve şiirlerini bir propaganda aracı olarak kullandı. Toplumu duygusal olarak hazırlayabileceği ortamın sanat olduğunu düşünerek ideolojisini eserlerinin içine yerleştiren Gökalp, dilin ve edebiyatın tüm imkanlarını seferber ederek Türkçü ve Turancı motiflere yer verdi.

Kızıl Elma 1914'te yayınladı

Usta edebiyatçının 1914'te yayınladığı şiir kitabının ismi Kızıl Elma, kitabın ilk şiiri ise Türklerin tek bir devlet içerisinde yaşama arzusunu vurgulayan "Turan"dı.

"Vatan ne Türkiye'dir Türklere/ Ne Türkistan Vatan/ Büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan" dizelerinin sahibi Gökalp, toplumcu bir düşünce insanı olmasının yanında milliyetçilik düşüncesini Turancı ideolojiyle destekleyerek eserlerinin içerisine yerleştirmesiyle dikkati çekti. Bu şekilde sanatsal bir hazdan ziyade faydacı bir yaklaşım benimseyerek eserleri aracılığıyla toplumdaki milli duyguları canlandırmayı amaçladı.

"Dilde, fikirde, işte birlik" şiarının öncüsü İsmail Gaspıralı "Dilde, fikirde, işte birlik" şiarının öncüsü İsmail Gaspıralı

Gökalp, gerçekleştirilmek istenen inkılabın sosyal düzlemdeki temelini hazırlamak amacıyla yazdığı "Yeni Hayat" eserini 1918'de, şiir ve düzyazı şeklinde kaleme aldığı, Keloğlan, Küçük Şehzade ve Ala Geyik adlı halk hikayelerine yer verdiği "Altın Işık" eseri ise 1922'de okuyucuyla buluşturdu.

1. Dünya Savaşı sonrası 1919'da işgal güçleri tarafından tutuklanarak sürüldüğü Malta Adası'ndan 1921'de Türkiye'ye dönen yazar, Diyarbakır'da "Küçük Mecmua" dergisini çıkardı. "Yeni Mecmua" dergisini yeniden yayımlayarak burada da yazmaya devam eden edebiyatçı, 1923'te Diyarbakır mebusu olarak Meclis'e girdi.

Eserlerinde "millilik" vurgusu yapan Gökalp, 1924'te yayınlanan "Türkçülüğün Esasları" kitabıyla "Türkçülüğün fikir babası" olarak anılmaya başladı.

"Milliyet, eğitime dayalıdır"

Kendisinin ırkıyla ilgili tartışmaların yaşandığı bir dönemde yaptığı açıklamada, Türk ırkına sahip olduğundan emin olduğunu ancak aslında bunun önemsiz olduğunu dile getiren Gökalp, "Sosyolojik çalışmalarımdan öğrendim ki milliyet, eğitime dayalıdır." değerlendirmesinde bulunmuştu.

Dilde, fikirde, işte birlik: İsmail Gaspıralı

Dilde, fikirde, işte birlik: İsmail Gaspıralı

Gökalp, hastalığı dolayısıyla kaldırıldığı hastanede 25 Ekim 1924'te hayata veda ederek, Sultan Mahmut Türbesi haziresine defnedildi.

"Attila'nın oğlusun sen unutma"

Alper Çağlar ile Doruk Acar'ın yapımcılığını üstlendiği, 15 Temmuz'a giden süreçte Polis Özel Harekatın hikayesini anlatan mini televizyon dizisi "Börü"de, Gökalp'in, "Düşman yine öz yurduna el attı / Mezarından Ata'n kılıç uzattı / Yürü diyor, hakkı zulüm kanattı / Attila'nın oğlusun sen unutma" dizelerinin olduğu, "Türk Oğullarına" şiirine yer verildi.

Yapımcılığını Bozdağ Film'in üstlendiği Mehmetçik Kut'ül Amare'de de yine Gökalp'in "Cenk meydanında nice koç yiğit / Din ve yurt için oldular şehit / Ocağı tütsün, sönmesin ümit / Şehidi mahzun etme ya Rabbi! / Soyunu zebun etme ya Rabbi!" şeklindeki dizelerin yer aldığı "Asker Duası" eseri kullanıldı.

Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak

Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak isimli eserini daha önce Türk Yurdu’nda kaleme aldığı yazılarını birleştirerek oluşturdu. Söz konusu dönemde Türkiye içinde ve Türkiye dışında tartışılan Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük düşüncesi etrafında kaleme aldığı yazılarında Yusuf Akçura ve Hüseyinzade Ali’nin düşüncelerinden bir sentez oluşturma gayreti içine girdi. Sosyolojinin nazari cephesine esaslı fikirler getiren Ziya Gökalp, çatışma halindeki bu ideolojileri bir anlamda uzlaştırmaya çalıştı.

Türk Töresi isimli eserinde “töre” kavramının izahını yapan Ziya Gökalp, bu kelimenin “Eski Türklere atalarından kalan bütün kaidelerin mecmuu” gibi bir anlamının olduğunu ifade etti. Türklerin kendilerini dil ve din yönünden başkalarından ayırdıklarını söyleyen Ziya Gökalp, bu iki kavramın millet hayatındaki önemine dikkat çekti. Söz konusu eserinde Eski Türk dini ile bu din etrafında şekillenen umde, kozmogoni, menkıbe, üstûrelerle birlikte Türk destanlarına ait teferruatlı bilgiler verdi. 

Özellikle dil ve edebiyat konusundaki düşünceleri, hem Milli Edebiyat döneminde hem de Cumhuriyet edebiyatının inşasında etkili oldu. Gerek fikirleri, gerekse arkadaşlarıyla birlikte yürüttükleri edebi münakaşaları, yeni estetik anlayışların inşasında belirleyici oldu. O, fikirleriyle hem kendi dönemine hem de daha sonraki dönemin genç edebiyatçılarının düşünce ufuklarına hitap etmeyi başaran ender aydınlardan biri olma özelliğini gösterdi.

Editör: Oğuzhan Arslan